Bir deniz otobüsünde, suyun üzerinde kayıp gidiyorum…
Ah ne kadar düşünce çok düşünce var aklımda… Gidenler… Kalanlar… Yitenler…
Vücudumu suyun serinliğine kaptırıp, bir anda bilekliğimin artık kolumda olmadığını fark etmek gibi zaman… Sayısız kere dalıyorum suyun dibine… Gözlerim tuzdan kıpkırmızı olana, nefesim düzensizleşene kadar arıyorum yitirdiklerimi… Yalnız bahaneler buluyorum suyun dibinde. Binbir çeşit yosunu, durmak bilmeyen dalgaları ve yitirdiğimi alıp giden akıntıyı suçluyorum. Oysa biliyorum sıkı bağlanmamış bir bilekliğin gevşeyip sıyrılması bileğimden, onların suçu değil… Kıymet bilmememden… Kaybettikten sonra değerlenmesi benim cahilliğimden…
Tutulamıyor işte zaman… Bir türlü… Ne kadar uğraşsak da düğümü bir kere atmanın yeteceğini sanıyoruz. Yetmediğini, bileklik suda kaybolduğunda dönüp denize bakınca anlıyoruz…
Tutmalı zamanı… Ama nasıl?
Şehnaz Baykuş – 18.06.2010
1 Yorum